Ana Sayfa > 7. Sınıf Türkçe Ders Kitabı > 7. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 65-66-67 MEB Yayınları

Türkçe Öğretmeni
Binbaşı
Konular1970
Cevaplar0

7. Sınıf Türkçe Kitabı Gün Doğacak Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları Sayfa 65, 66, 67


7. Sınıf Türkçe Kitabı Gün Doğacak Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları


7. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 65-66-67


Küçük Çoban : (Yemekten kalkar. Gene taşın üzerine oturur, gözleri bir noktada.) Tutsaklık bana zor geliyor diyorum ana. Ben köyümde özgür, dilediğimce yaşayayım istiyorum. Bu yolda ölmem gerekli ise bırak öleyim. Yeter ki benden sonra bu yamaçlarda koyun otlatacak küçük çobanlar, tarlalarda çalışacak gelinler, kızlar, ak sakallı dedeler tutsaklık nedir bilmesinler, özgür yaşasınlar

Fatma Kadın : Büyük adamlar gibi konuşuyorsun. Büyümüş de küçülmüş gibisin.

Küçük Çoban : Düşünüyorum ana… Düşündükçe de büyüyorum. Tüm düşünen insanlar böyledir. Sessizce, kimse farkında olmadan büyürler.

Fatma Kadın : Anaların yüreğindeki çocuk büyümez oğul.

Küçük Çoban : Bırak ben büyüyeyim ana. Yarın sürüyü Gökçepınar’a götüreceğim. Çocuk olmadığımı, büyüdüğümü anlayacaksın. (Silah sesleri duyulur. Fatma Kadın, Çoban’ın kolundan tutarak ayağa fırlar.)

Fatma Kadın : Onlar… Silah atıyorlar. Bir şeyler oldu herhâlde… Kalk!.. Topla sürüyü köye dönelim. Yarından tezi yok muhtarı göreyim. Sürüyü kime verecekse versin. Seni salamam buralara. Haydi çabuk ol! Topla sürüyü…

Küçük Çoban : (Kolunu kurtarmaya çalışarak) Bırak ana! Tasalanma, bize göre bir şey yok. Silah sesleri uzaklardan geliyor.

Fatma Kadın : (Heyecanla soluyarak) Bilmem ben onun orasını, sana sürüyü topla gidelim diyorum. Bir şeyler olacak, biliyorum. Bunu bana yüreğim söylüyor.

Küçük Çoban : Hem sürüyü topla diyorsun hem de kolumu bırakmıyorsun. Beni serbest bırakmazsan nasıl toplarım sürüyü?


7. Sınıf Türkçe MEB Yayınları Ders Kitabı Sayfa 66 Cevapları


(Çoban’ın kolunu bırakır.) Üzüntüden akıl mı kaldı bende? Haydi koş.
(Kolunu ovuşturur.) Kolumu amma da sıkmışsın. Ortada ne üzülecek ne de korkacak bir şey var. Her zaman olağan şeyler bunlar… Bak silah sesleri de durdu.
(Bu sırada bir inilti duyulur.)
Duydun mu?
Neyi?
Bir ses… Bir inilti… (İnleme daha yakından duyulur.) Dinle bak.
(Heyecanla sesten yana döner.) Birisi inliyor. (Parmağı ile gösterir.) İnilti şuradan geliyor. Gidip bir bakayım.
(Koşup önleyerek) Dur! Gitme sakın! (İnleme devam eder.)
Bir hasta, belki de bir yaralıdır. Bırak ana, gidip bakayım.
Ya onlardan biri ise…
Ne fark eder?
Sana kötülükleri dokunur.
Yakınımızda, burnumuzun dibinde yardım bekleyen bir insan var. İster dost ister düşman olsun. Onu orada göz göre göre ölüme bırakmak bize yakışmaz
ana. Ben iyilik için gidiyorum. Karşılığında kötülük de görsem tasa değil benim
için. Ben bize yakışanı yapacağım.
(Bırakır.) Git. Kendini kolla.
Üzülme sen… (Koşarak iniltinin geldiği yönde kaybolur.)
(Dua eder.) Allah’ım, sen onu koru…
(Seslenir.) Ana… Ana… Çabuk buraya gel! Yaralı yaban değil. Bizden. Gel de yardım et. (Fatma Kadın da aynı yöne gider. Bir süre sonra kucaklarında bir yaralı
ile girerler. Yaralıyı oturdukları taşın yanına yatırırlar.)
(…)
(…) Tutsaklığa kafa tutan… Tutsak yaşamaktansa seve seve ölmeyi seçen büyük insan… (Su testisini anasına uzatarak) Yaralarını yıkayalım. Bayılmış. Belki
kendisine gelir. Yarası nasıl, ağır mı acaba?
(Yaralının göğsünü iyice açmıştır.) Omuz başından başka yerinde yarası görünmüyor. Kurşun omuz kemiğini sıyırıp geçmiş. Koşmaktan fazla kan yitirmiş olmalı. (Koynundan çıkarttığı bir çevre ile silip yıkadığı yarayı sarmaya çalışır.)
(Gözlerini açar, başını hafifçe doğrultarak) Neredeyim ben?
Burada, bizim yanımızdasınız öğretmenim. Korkacak bir şey yok.
Sen… Sen… Küçük Çoban, sen misin?
Benim öğretmenim. Anamla sizi buraya getirdik. Yaralarınızı yıkadık, sardık.
Size teşekkür ederim.
Önemi yok öğretmenim. Sesini duyduk, seni alıp buraya getirdik.
(Doğrulmaya çalışarak) Beni şimdi arıyorlar. İzlerler, buraya da gelirler. Yardım
edin de ayağa kalkıp gideyim buradan.
Bu yara ile bir yere gidemezsin oğlum. Seni köye götüreyim.
Fakat…
Fakatı yok bu işin. Hem çabuk olmamız gerekli. Seni izlerler.


7. Sınıf Türkçe MEB Yayınları Ders Kitabı Sayfa 67 Cevapları


Hayır, gitmeliyim. Çok önemli bir işim var. (Doğrulup kalkmak ister. Kalkamaz,
omzunu tutar.) Off! Omzum…
Ben demedim mi sana. Yaran oldukça derin. Sonra bir hayli de kan yitirmişsin.
Köye gitmekten başka çare yok. Bir kez köye varalım, seni arasalar da bulamazlar.
Görevim var ana. (Küçük Çoban’la göz göze gelir.) Küçük Çoban!
Buyur öğretmenim.
(Hâlsiz) Sana okulda hep Küçük Çoban derdik. Şimdi daha büyümüş, yiğit bir
çocuk olmuşsun. Bana yardım edeceksin.
Siz emredin öğretmenim.
Anan haklı, ben bu yara ile bir yere gidemem. Gitsem de yakalanırım. Ceketimin
iç cebinde bir zarf olacak.
Evet öğretmenim.
Onu oradan al. Doğru Köse köye git. Oradaki karargâhımıza zarfı ver. Bu iş çok
önemli. Sakın düşman eline geçmesin. Zorda kalırsan zarfı yok et. Sakın düşmana verme. Zarfı yok etmek zorunda kalsan bile birliğe gitmeyi unutma. Onlara sadece şu sözleri söylersen yeter: Gün doğacak. Anlaşıldı mı?
Anlaşıldı öğretmenim. Zarfı yok etmek zorunda kalırsam birliğe gidip “Gün doğacak!” diyeceğim.
Aferin Küçük Çoban! Sen tam bir askersin. Zarfı al cebimden.
Aldım öğretmenim.
(İyice bitkinleşmiştir, zayıf bir sesle) Çok iyi… Haydi koş… Durma yetiş! (Doğrulur, eliyle omzunu tutar, yüzü buruşur ve bir ah çekerek yıkılır.)
Bayıldı. Çabuk yardım et, sırtıma alıp köye götüreyim. Şimdi gelirler belki. Sen
de koş, zarfı yerine ilet. Asker olayım derdin, oldun işte. Bir zamanlar asker karısıydım, şimdi asker anası oldum. (İç çeker.) Bu bizim yazgımız oğul. Tüm Türk
anaları ya asker karısıdır ya da asker anası. Ne diyeyim, seni Allah’ım korusun!
(Küçük Çoban yardım edip öğretmeni anasının sırtına bindirir.)
(Sevinç içinde) Allah’a ısmarladık ana! Tasalanma, gün doğacak! (Çevik adımlarla uzaklaşır.)
(Sırtındaki öğretmenle Çoban’ın kaybolduğu yöne dönerek) Gün doğacak! Elbette doğacak oğul. Her gecenin bir sabahı var. Güle güle git. Seni, bir gün batarken uğurladım. Gün doğunca kapımda bulacağım. Tutsaklık zor oğul. Anan
bilmez sanma bu acıyı. Sen benim biricik oğlumdun; bu yurdun, bu toprakların
da çocuğusun. Sen gittin, öğretmenin kaldı bana. O da benim bir oğlum. Yarın
doğacak bebeler de benim çocuklarım. Git oğul, git! Tutsak yaşama, yaşatma!
Git, kömür gözlüm git!
(Sırtında yaralı öğretmenle uzaklaşırken perde kapanır.)
(…)



 

Our Score
Profile Photo
Binbaşı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!