Ana Sayfa > 4. Sınıf Türkçe Kitabı > 4. Sınıf Türkçe Kitabı Selimiye’nin Öyküsü Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları

Türkçe Öğretmeni
Binbaşı
Konular1969
Cevaplar0

4. Sınıf Türkçe Kitabı Selimiye’nin Öyküsü Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları Sayfa 129, 130, 131, 132


4. Sınıf Türkçe Kitabı Selimiye’nin Öyküsü Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları


“4. Sınıf Türkçe Kitabı Selimiye’nin Öyküsü Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları”


4. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 129-130-131-132


Kanuni Sultan Süleyman öldüğünde Osmanlı ülkesi en görkemli dönemini yaşıyordu. Devletin yönetimi Sokullu Mehmet Paşa gibi becerikli bir sadrazamın elindeydi. Onun için Kanuni’nin yerine başa geçen oğlu II. Selim, devlet işleriyle pek ilgilenmedi. Onun en çok hoşlandığı şey, sarayına bilginleri, şairleri toplayıp onlarla sohbet etmekti. En çok saygı duyduğu kişi de sarayın mimarbaşı olan ak sakallı Koca Sinan’dı. Padişah onu “Aksakal” diye çağırırdı. Dedesi gibi de severdi. Gerçekten de bu, gün görmüş mimar, dedesi Yavuz Sultan Selim’in de, babası Kanuni’nin de dönemini yaşamıştı. Padişah II. Selim’in çocukluğunu bilirdi. Onun elinde büyümüş sayılırdı.

II. Selim’in tahta çıkışının üçüncü yılıydı. Padişah bir sabah yatağından fırladı. (…) Lalasını çağırdı.

“Tez bana Aksakal’ı bulup getirin!” diye buyurdu. Daha gün ağarmamıştı.

Koca Sinan, o günlerde, İstanbul yöresinde bir köprünün yapımı ile uğraşıyordu. Hemen yola atlılar çıkarıldı. Sinan’ı karşısında görünce gülümseyerek, “Yaklaş bakalım Aksakal.” dedi. “Sana diyeceklerim var. Ötekiler tez dışarı çıksın.”

Taht odası boşalınca padişah, çoğu zaman yaptığı gibi mimara yanında yer gösterdi. “Dinle mimarbaşı.” dedi. “Ülkemizi baştan başa sayısız camiler, mescitler, medreseler, kemerler, köprüler, saraylar, kervansaraylar, aşevleri, hastaneler, hamamlarla donattın. Peki, padişahın için bir cami yapmayı düşündün mü hiç?” Sinan, yerinden doğrulup padişahın önünde eğildi. “Buyruğunuz başım üstünedir, devletlim.” dedi.


4. Sınıf Türkçe KOZA Yayınları Ders Kitabı Sayfa 130 Cevapları


“Öyleyse iyi dinle! Ölen kardeşim Şehzade Mehmet’in anısına babamın yaptırdığı Şehzadebaşı Camisi’nin karşısına babam için ulu Süleymaniye’yi yaptın. İkisi de birbirinden güzel oldu. Şimdi senden isteğim şu: Süleymaniye’nin karşısına da benim adıma bir cami yapacaksın. Ama yaptıklarının en görkemlisi olmalı. Sultan Selim’in adıyla anılacak olan bu cami.” Sinan, padişahın önünde bir daha eğilerek:

“Devletlim!” dedi. “Şehzadebaşı benim çıraklık dönemimin yapısıydı, Süleymaniye’yi kalfalık döneminde yaptım. Ustalık dönemimin yapısıysa Selimiye olacak. Bundan kuşkunuz olmasın.” Padişah yerinden kalktı. Sinan’ı elinden tutup yeniden yanında yer gösterdi.

“Ustalığına güvenimiz sonsuzdur Aksakal! Tez hazırlıklara başlansın.” Tam el çırpıp lalasını, sevinçli haberi vermek için içeriye çağıracağı sırada, Sinan, padişahı durdurdu. Padişah şaşırmıştı.

“Ne var?” “İstanbul’da cami yapılacak başka tepe kalmadı devletlim! Hele Süleymaniye ile boy ölçüşebilecek bir yer düşünemiyorum artık. Süleymaniye’nin yeri, seçtiğim en son ve en güzel tepeydi. Ona eş bir tane daha bulunmaz.”

Padişahın sevinci bir anda uçup gitmişti. “O hâlde nereye yapmayı düşünürsün?” “Edirne’ye devletlim!” “Edirne mi? Gerçi eski başkentlerimizdendir. Ama İstanbul’a uzaktır.” Sinan, bir an gözlerini yumdu. Önerisini yapmıştı. Bu öneriyi yaparken bir yandan da Edirne’yi düşünüyordu. Üstüne camiyi yapmayı düşündüğü tepeyi düşlüyordu. Edirne’deyken Meriç boyundan, dümdüz ovadan, hep o tepeye bakardı. Gözleriyle ölçüp biçerdi orayı. Oraya kurulacak bir yapının görünümünü tasarlardı kafasında: Birden Selimiye, oraya konmuş gibi bütün görkemiyle canlandı gözünde. Gökyüzüne asılı parlak bir kandil gibiydi.


4. Sınıf Türkçe KOZA Yayınları Ders Kitabı Sayfa 131 Cevapları


Bu düşün etkisinde Mimar Sinan’ın yüzü ışımıştı. “Daha uygun yer yoktur, devletlim!” dedi. Padişah, mimarbaşının sevinçle yaptığı bu öneriye engel olmak istemedi. Camisini Edirne’de yapılmasını buyurdu.

Hemen hazırlıklara başlandı. İlk iş, caminin yapılacağı tepedeki evlerin, bahçelerin satın alınarak cami alanının hazırlanmasıydı. Bunun için evlerin yıkımına girişildi. Ama içlerinden biri, yaşlı bir bahçıvan toprağını vermemekte direndi. Padişahın buyruğuna göre topraklarını vermemekte direnenlerin ne yapılıp edilip razı edilmeleri gerekiyordu. Yalnız bütün bunlar güzellikle olacaktı. Ne olursa olsun zor kullanmak yoktu.

Ne kese kese altınlar, ne de yalvarıp yakarmalar bu yaşlı bahçıvanı ikna etmedi. Ama Mimar Sinan sonunda bu zorluğu da yenip adamı bahçesini vermeye razı etti. Böylece uzun çalışmalardan sonra usta mimar, düşünü gerçekleştirmiş, yıllar önce gözüne kestirdiği tepeyi ulu bir yapıyla ölümsüzleştirmişti. Caminin yapımının bittiği sabah Mimar Sinan, bütün ustalarını, işçilerini, ırgatlarını avluda topladı. Hepsi de elbirliğiyle gerçekleştirdikleri yapıyı övünçle seyre koyuldular.

O sırada, oradan, mahallenin çocuklarından biri geçiyordu. Birçok adamın meraklı meraklı camiye baktığını görünce, o da onlar gibi ellerini arkasına bağlayıp durdu. Aynı yere bakmaya başladı. Çocuğu gören Sinan, yanına yaklaştı. “E, sen ne dersin bakalım küçük?” diye sordu. “Camimizi nasıl buldun, güzel olmuş mu?”

Çocuk, gözlerini kısarak baktığı minareyi parmağı ile gösterdi. “Bak, o minare eğri olmuş dede.” dedi Sinan’a. O ana kadar sesi çıkmayan bütün ustalarla işçiler: “Nasıl olur, parmak kadar çocuk nerden bilirmiş!” diye homurdanmaya başladılar. Sinan. “Ustalar, çocuk doğru söyledi.” dedi.


4. Sınıf Türkçe KOZA Yayınları Ders Kitabı Sayfa 132 Cevapları


Hepsi Sinan’ın yüzüne şaşkınlıkla bakıyordu. Sinan aldırmadı. Kalfalardan birini yanına çağırdı. Kalfaya, palanganın kalın ipini alıp çocuğun gösterdiği minareye çıkmasını söyledi. İpi, üçüncü şerefenin üstünden minareye sıkıca bağlattı.

Ucunu aşağı sarkıtmasını istedi. İpin ucu aşağı ulaşınca adamlarına tutturdu. “Şimdi var gücünüzle ipe asılın.” dedi. Adamlar, bir anlam veremedikleri bu işi Sinan’ın buyruğu ile yaptılar. Sinan, adamları ipe asılırken küçük çocuğun saçlarını okşayarak sordu: “Nasıl küçük, minarenin eğriliği düzeldi
mi dersin?” Çocuk, dikkatle minareye bakıyordu. Adamlar, var güçleriyle ipe asılıyordu. Neden sonra çocuk, “Tamam, şimdi düzeldi.” dedi. Sinan, adamlarına ipi bırakmalarını söyledi. Çocuk, minarenin düzeldiğinden emin olarak yanlarından uzaklaştı.

Çocuk gider gitmez kalfalarla ustalar Sinan’ın çevresini aldılar. Yaşlı mimara biraz da kızmışlardı. “Bu ne mene iştir?” diye sordular. “Minarenin dümdüz olduğunu bizim kadar siz de biliyorsunuz. Kendi elinizle ölçüp biçtiğiniz minareyi ne diye iple çektirdiniz bize? Böyle gülünç bir şey görmedik şimdiye dek. Ak sakallı koskoca bir mimar bir çocuğun sözüne uyar mı hiç?” Sinan, gülümseyerek baktı yüzlerine. “Minarenin doğru olduğundan ben de eminim. İple çekilerek düzeltilemeyeceğini ben de biliyorum. Ama bir çocuğun gözünde bile, Selimiye’nin özürlü sanılmasını istemem. Onun için yaptım bunu. Bundan böyle hiç kimse Selimiye’nin herhangi bir özrü olduğunu söyleyemeyecektir. Yüzyıllar boyunca eksiksiz bir yapı olarak anılacaktır.” Ustalar o zaman, Sinan’a hak verdiler. Bu bilgece davranışını hayatları boyunca unutmayacaklarını söyleyerek saygıyla elini öpüp kucaklaştılar ve hep birlikte oradan uzaklaştılar.

Adnan ÖZYALÇINER



 

Our Score
Profile Photo
Binbaşı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!